Kaza, 2 dağcının Eznevit zirvesine Emli tarafından yaptıkları tırmanış esnasında çığ düşmesi neticesinde gerçekleşmiş ve Mustafa Kemal Karakoç yaşamını yitirmiştir.
Kaza ile ilgili Türk dağcılığının önemli isimlerinden Ömer Burhan Tüzel'in gözlemlerini kaleme aldığı rapor olduğu gibi alıntılanmıştır:
"Aladağlar’da 2 Aralık 2018 tarihinde yaşanan çığ kazasının üzerinden henüz iki ay geçmiştir. Bu iki ay içerisinde, kazada hayatını kaybeden Mustafa Kemal Karakoç kardeşimizin naaşına henüz ulaşılamamış olduğu, bu değerlendirme yazısını okurken akılda tutulmalıdır. Mustafa K. Karakoç’un kederli ailesi için ancak bir “kabus” olarak adlandırabileceğimiz evlatlarının kaybı, bunun dinmeyecek derin acısı ve travması bitmemiştir ve muhtemelen de bitmeyecektir. İlkbaharda, henüz kapanmamış olan derin yaralar tekrar açılacaktır. Dolayısıyla bu değerlendirme yazım, özellikle ülkemiz insanının daha duygusal yapısı dikkate alındığında, ilk başta empatiden yoksun gibi gelebilir. Bir evlat babası olarak bunun böyle olmadığını temin ederim. Aksine, kazanın haberini aldığımda gecelerce uykum kaçtı ve kendimi bu kazanın etkisinden kurtaramadım. Bu değerlendirme yazısına önem vermem ve bunu kaleme almamdaki temel etmen de bu derin üzüntüm olmuştur.
Bu kazanın, eldeki veriler ölçüsünde etraflıca değerlendirilmesinin ve bundan sonraki olası kazalarda aynı acıların tekrarının önlenmesi için gayret sarf edilmesinin, ülkemizin kısıtlı olanaklarına rağmen daha hızlı, etkin ve sistematik bir dağ arama ve kurtarma uygulamasının hayata geçirilmesinin, Mustafa Kemal Karakoç kardeşimizin anısına yapılabilecek ve onun bir dağ kazası istatistiği olarak kalmasının önüne geçecek en önemli hizmet olacağını düşünüyorum. Arama kurtarma çalışmalarına bizzat katılmış olan diğer yetkililerin ve arkadaşlarımızın da ilave bilgi ve tecrübelerini kendi uygun görecekleri platformlarda kayda geçirmek suretiyle ortak bir akıl oluşturulabilmesi ve somut adımların atılabilmesi en samimi dileğimdir.
Bu değerlendirme yazısı tarafımdan, çoğu ilk elden, fakat özellikle arama ve kurtarma calışmalarına bizzat katılmış olan Bursa Arama Kurtarma Spor Kulübü Derneği (BAKUT) üyesi Orhan Topal’dan edindiğim kıymetli bilgilerden istifade edilmek suretiyle kaleme alınmış olup, kimseyi suçlamak veyahut eleştirmek amacını taşımamaktadır. Şayet buradaki değerlendirmelerde bir hata varsa, bu hata tamamen bana aittir. İlerisi için çıkarılabilecek dersleri ve arama kurtarma faaliyetlerimizi ne şekilde daha etkin hale getirebileceğimizi irdelemek; bunların dağcılık camiamız içerisinde tartışılmasını sağlamak ve benden daha çok uzmanlığa sahip ülkemiz ilgili kurum ve kuruluşları tarafından, bir ihtimal istifade edilmesi amacıyla hazırladığım bu değerlendirme yazısının doğru anlaşılmasını ve okunmasını temenni ederim.
Kazanın Oluşumu
Birinci Gün (29 Kasım 2018, Çarşamba): Hilal İşcan ve Mustafa Kemal Karakoç’tan oluşan iki kişilik ekip, 29 Kasım 2018 Çarşamba günü sabahı Niğde’de bir araya gelmiş, hemen ardından Eznevit Dağı’na tırmanmak amacıyla Emli Vadisi’nde kamp kurmuştur. Yola çıkmadan önce aldıkları 3 günlük tahmini meteoroloji raporu, havayı ertesi gün (30 Kasım Perşembe günü) için kapalı, takip eden iki gün (1 Aralık Cuma ve 2 Aralık Cumartesi günleri) için ise güneşli ve açık olarak vermiştir. Ekip, 30 Kasım gecesini 1 Aralık sabahına bağlayan saatlerde yağmur yağmaya başladığını fark etmiştir ve bu yağmur aralıklarla sabaha kadar devam etmiştir.
İkinci Gün (30 Kasım 2018, Perşembe): Ekip, sabahleyin havanın kapalı oluşunu dikkate alarak beklemeye karar vermiştir. Gün içerisinde aralıklarla yağan yağmur akşam saatlerinde yerini kara bırakmıştır.
Üçüncü Gün (1 Aralık 2018, Cuma): Ekip sabah erken saatte, hava henüz karanlıkken tırmanış için yola çıkmıştır. Ancak Hilal İşcan’ın kendisini iyi hissetmemesinin yanı sıra, ay ışığı olmaması nedeniyle de yön bulmakta sıkıntı çekilmiş ve bu sebeplerden ötürü kısa bir müddet sonra geri dönme kararı alınmıştır. Gün içerisinde hava güneşli ve yumuşak seyretmiştir. Günü kamp yerinde dinlenerek geçiren ekip, gece saat 24.00 sularında yeniden tırmanış amacıyla yola koyulmuştur.
Dördüncü Gün (2 Aralık 2018, Cumartesi): Ekip, tırmanışın ilk bölümünde üzeri sert, ince bir kar tabakasıyla karşılaşmış ve bu sayede hızlı bir biçimde yol almıştır. Tırmanış güneş doğana kadar sorunsuz bir şekilde devam etmiş, karın derinliği ciddi anlamda iz açmayı gerektirmemiştir. Ekibin gözlemi derin karın daha ziyade dere yataklarında, çukur ve çanaklarda toplandığı yönünde olmuştur. Ekip “Yelken Kaya” olarak bilinen kaya kütlesini sağından geçmiş ve ardından zirve görüş alanına girmiştir. Bu aşamada zirve sırtında kar balkonları gözlenmiştir. “Yelken Kaya”nın üstünden itibaren karın yumuşadığı ve derinleştiği görülmüştür. Yorgunluk belirtileri gösteren ekip, buna rağmen “Yelken Kaya”nın üzerinden hafif sola doğru —zirve sırtına çığ riski açısından nispeten daha güvenli olan araziden— ilerlemek yerine, sağa ve yukarıya doğru yatay bir rota çizmeye ve bu yolla doğrudan zirveye ulaşmaya karar vermiştir. Bu aşamada Mustafa Kemal Karakoç önden ilerlemiş ve iki dağcı arasındaki mesafe yatay açıdan bakıldığında yaklaşık 5 metre, dikey açıdan da 30 metre kadar açılmıştır.
Saat 16.00 sularında, gözlüğünü temizlemek icin kısa bir müddet duran Hilal İşcan, Mustafa Kemal Karakoç’un haykırışını duymuş ve başını kaldırıp baktığında, ekip arkadaşının hemen altından koparak akmaya başlayan çığı görmüştür; ardından zirve sırtı civarındaki kar balkonları da kırılmış ve büyük bir hızla aşağı doğru inmeye başlamıştır. Çığın dış sınırında kendisi de bir miktar sürüklenen Hilal İşcan, yüzeyde kalmayı bir şekilde başarmıştır. Çığ durduğunda, Hilal İşcan zirve sırtı civarındaki toprağın açığa çıktığını fark etmiştir.
İşcan, kaza ile ilgili yaptığı açıklamada, çığın meydana geldiği süre içerisinde ekip arkadaşı Mustafa Kemal Karakoç’u gözden yitirdiğini ve bunun sonucunda kendisini kurtardığını sandığını belirtmiştir.
Çığ tamamen durduktan sonra Hilal İşcan 112’yi aramıştır. Ardından çığın izini aşağıya doğru, bir uçurumun üst noktasına kadar takip etmiştir. Ancak bu sırada Mustafa Kemal Karakoç’a ait hiçbir ize rastlamamıştır. Altının uçurum olması nedeniyle, bulunduğu noktadan aşağıya inemeyeceğini anlayınca burada mahsur kalmış ve telefonla Niğde İl Temsilcisini arayarak ona bulunduğu yerin konum bilgilerini yollamıştır. Bilahare, bir yetkili telefonla Hilal İşcan’ı aramış —Hilal İşcan daha sonra, kendisini arayan bu görevlinin adını ve görevinin ne olduğunu bilmediğini belirtmiştir— ve kendisini yukarıya, daha güvenli ve helikopterin onu alabileceği bir mevkiye doğru yönlendirmiştir.
Hilal İşcan, 3 Aralık Pazar sabahı helikopterle kurtarılıncaya kadar geceyi burada, açıkta geçirmiştir. Yine Hilal İşcan’dan öğrendiğimize göre, helikopter birkaç kez (İşcan, 3-4 kez olduğunu belirtmiştir) kurtarma girişiminde bulunmuş ancak bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ne var ki, bu girişimler sırasında helikopterin yarattığı sert rüzgâr, Hilal İşcan’ın ıslanmasına ve bu sırada eldivenlerinin uçup kaybolmasına neden olmuştur.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, havanın açık ve nispeten ılıman olması, Hilal İşcan’ın geceyi, ciddi herhangi bir sağlık sorunu yaşamadan sağsalim atlatmasında büyük rol oynamıştır.
Beşinci Gün (3 Aralık 2018 Pazar): Hilal İşcan, helikopterle kurtarma operasyonunu icra etmek için uygun koşulların oluşması sonucunda, sabah saat 04.00 sularında helikopterin çelik halatıyla yukarı çekilmek suretiyle bulunduğu yerden kurtarılmış ve doğruca Adana Devlet Hastahanesi’ne tahliye edilmiştir. Eldivenlerini yitirmesi nedeniyle ellerinde donma belirtileri görülen İşcan, hastahanede gerekli müdahalenin yapılması ve kalıcı bir doku hasarının bulunmaması neticesinde taburcu edilmiştir.
Kurtarma operasyonu ve uygulama
Arama ve kurtarma operasyonuna çeşitli aşamalarda, aşağıdaki örgütler katılmıştır :
-
AFAD Niğde (katılan kişi sayısı bilinmemektedir).
-
Türkiye Dağcılık Federasyonu Niğde İl Temsilciliği (1 kişi).
-
AKUT Niğde Temsilciliği (3 kişi).
-
BAKUT (Bursa Arama Kurtarma Spor Kulübü Derneği, 4 kişi).
-
AFAD Samsun (8 kişi).
-
Kayseri Erciyes Üniversitesi Dağcılık Kulübü (2 kişi).
-
AFAD Erzurum (6 kişi).
-
JAK (Jandarma Arama Kurtarma, 8 kişi).
Arama/kurtarma kriz masasını Niğde AFAD temsilcileri, AKUT Niğde temsilcileri ile birlikte yönetmiştir. Arama aşağıdaki süreler içerisinde ve aşağıda belirtilen kişi sayısıyla yapılmıştır:
3 Aralık 2018 Pazar günü (1. Gün)
Niğde AKUT, 3 kişi ile 08.00-14.30 saatleri arasında.
Bursa BAKUT, 4 kişi ile 14.30-17.05 saatleri arasında.
Samsun AFAD, 8 kişi ile 14.30-17.05 saatleri arasında.
Kayseri Erciyes Üniversitesi, 2 kişi ile 14.30-17.05 saatleri arasında.
4 Kasım 2018 Pazartesi günü (2. Gün)
JAK, 8 kişi ile 08.20-11.15 saatleri arasında.
Bursa BAKUT, 4 kişi ile 08.20-11.15 saatleri arasında.
Erzurum AFAD, 6 kişi ile 08.20-11.15 saatleri arasında.
1 kadavra köpeği.
Arama ve kurtarma operasyonunun birinci gününde sabah havadan uçakla çığ alanının taraması yapılmıştır ancak sonuç alınamamıştır (uçağın nereden kalktığına dair şu aşamada bir bilgi yoktur. Uçakta İzcilik Federasyonundan bölgeyi bilen bir yetkilinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Uçak taramasında, kar tabakasının altından gelen vücut ısısı tespitine yönelik kızıl ötesi tarama yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir).
Aynı sabah yer ekibinin çabaları çığın topuk bölgesinde yoğunlaşmıştır. Bundaki temel etmen, burada Mustafa Kemal Karakoç’a ait olduğu varsayılan bir çift batonun bulunması olmuştur. Ancak sonradan, bu batonların helikopter ile kurtarma esnasında düşürülen Hilal İşcan’a ait olduğu anlaşılmıştır. Helikopterle kurtarmaya katılan ve Hilal İşcan’ı tahliye eden helikopter ekibi ile (bunun helikopter pilotu ve teknisyeninden ibaret olduğu anlaşılmaktadır) kurtarmaya katılan yer ekibi arasındaki iletişim zafiyetinin bu duruma sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Birinci günün sonunda çığzede dağcının izine rastlanmamıştır. Arama ve kurtarma ekipleri akşamüstü saatlerinde helikopterle Demirkazık köyündeki Mümtaz Çankaya dağevine indirilmiştir.
Dağevinde akşam yapılan değerlendirme toplantısında, uçak taramasına katılan yetkililerin de sağladıkları bilgiler neticesinde, ertesi günkü aramanın çığın taç bölgesinde yapılmasına karar verilmiştir.
Arama ve kurtarma operasyonunun ikinci gününde çabalar çığın taç bölgesinde yoğunlaşmıştır. Önce kadavra köpeği ile 45 dakika kadar arama yapılmış, bundan sonuç alınamaması üzerine sondalarla aramaya geçilmiştir. Havanın öğle saatlerine doğru kapatması ve meteorolojiden alınan olumsuz hava raporu neticesinde tüm ekipler öğle saatlerinde helikopter ile dağdan tahliye edilmiştir. Böylece ikinci gün yürütülen aramadan da bir netice alınamamıştır.
Havanın bozması (ve muhtemelen bu kadar uzun zaman çığ altında kalan birisinin yaşama şansının olmadığı sonucuna varılması) neticesinde arama ve kurtarma çalışmalarına son verilmiştir.
Kazanın oluşumu ile ilgili değerlendirme
Kazanın oluşmasındaki temel sebep kuşkusuz Hilal İşcan ve Mustafa Kemal Karakoç’tan oluşan ekibin tecrübesizliği olmuştur. Henüz resmi kış sezonu (21 Aralık) başlamadan önce, ilk karın düşmesinin hemen ardından görülen ve sonbahar çığının yol açtığı kazalarda tecrübesizlik önde gelen sebepler arasındadır. Bu mevsimde dağcılar, kar miktarının az olmasına aldanmakta, “bu kadar az karda çığ düşmez” gibi hatalı bir varsayımla hareket edebilmektedirler. Yine dağcılar, daha ziyade tabaka kar çığlarına aşina olduklarından, kar kalınlığının düşük olduğu ve bariz bir tabaka oluşumunun gözlenmediği koşullarda çığ düşmeyeceği özgüveniyle tırmanabilmektedirler. Oysa sonbahar çığlarının önemli ölçüde toprak zeminden kaydığı, sonbaharın değişken iklimsel koşullarından ötürü ağır ve sulu kar çığları olarak aktığı ve zeminden taşları da beraberinde sürüklediği için çok daha tehlikeli ve ölümcül olduğu gözden kaçmaktadır.
Bu kazada da tecrübesiz dağcılar, belirtileri okuyamamışlar ve bunun sonucunda doğru bir değerlendirme yapamamışlardır. Şöyle ki:
-
Emli vadisinde, çadırlarında konakladıkları ilk 24 saat içerisinde yağmurun aralıklarla yağmasının, mevcut kar örtüsünü ağırlaştıracağını ve suya doyuracağını algılayamamışlardır.
-
Tırmanıştan bir önceki gün ve tırmanış günü, güneşin açmasıyla ve ılıman havanın etkisiyle, yağmurla esasen ağırlaşmış olan karın daha da eriyerek, nispeten hafif eğimli yamaçlarda dahi tutunamayacak kadar ağır ve dengesiz bir hal almış olabileceğini değerlendirememişlerdir.
-
Tırmanışa basladıklarında, karın daha ziyade dere yataklarının, çukurların ve çanakların içerisinde birikmiş olduğunu gözlemlemişler, ancak bunun anlamını çözememişler, rüzgârın karı dere yataklarına doldurmuş olduğunu algılamayıp tırmanışın son aşamasında karın en ağır ve yoğun olduğu, zirve sırtı balkonlarının altındaki dere yatağının/çanağın içerisine girmişlerdir.
-
“Yelken Kaya”yı geçip zirveyi gördüklerinde, zirve sırtı civarında kar balkonları bulunduğunu gözlemişler, ancak bunun, rüzgârın sırtın arkasından estiğinin ve karı tırmandıkları yüzdeki çanak ve dere yataklarının içerisinde biriktirmiş bulunduğunun açık bir göstergesi olduğunu kavrayamamışlardır. Dolayısıyla, tam da balkonların altındaki dere yatağından/çanağın içinden tırmanmaya kalkışmışlardır.
Konuya bu açıdan bakıldığında, her iki dağcının da tecrübesizliklerinin kurbanı olduklarını söylemek mümkündür. Dağcılık ekiplerinde bireyler dağa gitme konusunda özgürce ve tüm sorumluluk kendilerine ait olmak kaydıyla karar verirler. Kimse kimseyi dağa gitmeye ve tırmanmaya zorlayamaz. Dolayısıyla kanaatimce, sağ kalan dağcı Hilal İşcan’a bu kazada herhangi bir hukuki veya manevi sorumluluk yüklemek mümkün değildir. İki dağcının arasındaki mesafe açılmamış olsaydı, her iki dağcının da çığın altında kalmış olacağına kuşku bulunmamaktadır. Buna rağmen çığın etkisiyle bir süre sürüklenen İşcan, bu kazadan kılpayı kurtulmuştur.
Arama ve kurtarma ile ilgili değerlendirme ve öneriler
Belki de bu noktada, son söylenmesi gereken şey en önce söylenmelidir. Kanaatimce, bu çığ kazası sonrasındaki çabalar, esasen başından itibaren bir arama ve kurtarmadan ziyade bir naaş bulma ve indirme çabası şeklinde vuku bulmuştur. Bu kadar büyük ve zeminden kayan bir ıslak kar çığından kurtulabilmek bir mucize olurdu ve Mustafa Kemal Karakoç’un yüzeyde kalamamış olması ve naaşının bulunamaması bize, bu çığın ne derece büyük ve ölümcül olduğunu göstermektedir. Mustafa Kemal Karakoç’un naaşı bulunduğunda, şayet bir otopsi yapılacak olursa, ölüm sebebinin ağır yaralanma ve travma olarak kayda geçmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Ayrıca, böyle olmasa dahi, çığın vuku bulduğu 2 Aralık, Cumartesi günü saat 16.00 ile ilk aramanın başladığı 3 Aralık, Pazar sabahı saat 08.00 arasında geçen 16 saatlik süre dikkate alındığında, karın altında bu kadar uzun süre kalan birisinin hâlâ hayatta olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu süre içerisinde havasızlıktan olmasa bile, hipotermiden dolayı hayatını kaybetmiş olurdu. Bu yüzden, yukarıda kayıt altına alınan arama ve kurtarma faaliyetindeki olası zafiyetler ve eksiklikler bence sonuca etki etmeyecek cinstendir.
Bununla birlikte, bu kaza sonrasındaki arama ve kurtarma çalısmalarında benim dikkatimi çeken olası zafiyetlerin incelenmesi ve bunları gidermek için önerilerin geliştirilmesi, bundan sonraki muhtemel kazalarda yapılacak çalısmaların etkinliği bakımından faydalı olabilecektir. Her şeyden önce ağır dağ kazalarında ve özellikle çığ kazalarında, saatler değil dakikalar önemlidir. Bir çığzedenin, karın hareketi durduktan sonra hâlâ yaşıyor olması halinde, karın altında gömülü olarak hayatta kalabileceği süre, bir mucize olup büyük bir hava boşluğunun içerisinde kalmadığı sürece, yarım saat, en fazla kırk beş dakika ile sınırlıdır. Bu yüzden çığ kazalarında, çığın altında kalan dağcının/kayakçının, çığdan kurtulmayı başarmış olan arkadaşları tarafından derhal aranmaya başlanması hayati önemdedir ve önceliklidir.
Özellikle ülkemizde arama kurtarma ekiplerinin farklı şehirlerden çığ alanına ulaşmaları için gerekli olan süre düşünüldüğünde, bu bir kurtarmadan ziyade bir naaş arama ve indirme egzersizine dönüşmektedir. Diğer yandan, bir çığ durumunda kurtulanların etkin ve bilgili bir şekilde hareket etmeleri ve çığın altında kalan arkadaşlarını metodik bir şekilde aramaya başlayabilmeleri bir malzeme, eğitim ve buna hazırlıklı olma meselesidir.
ÖNERİ 1: Kış aylarında dağlara giden dağcılar ve tur kayakçıları hem teorik, hem pratik temel çığ eğitiminden geçmiş olmalıdır. Bu eğitimde, hem çığların oluşumunu ve çığ belirtilerini iyi değerlendirmeyi öğrenmiş olmaları, hem de çığzedenin aranması metodolojisini çalışmış olmaları esastır.
ÖNERİ 2: Kış aylarında dağlara giden dağcıların/kayakçıların her biri, mutlak surette elektronik bir çığ alıcı/vericisinin yanı sıra, katlanabilir çığ küreği ve sonda taşımalıdır. Kürek olmadığı koşullarda çığzedenin kar altındaki konumu hızla tespit edilebilse dahi, sertleşmiş karın elle kazılarak çığzedenin yüzeye çıkarılması imkânsızdır. Bu tecrübeyle sabittir.
Bu çığ kazasında, kurtulan dağcı Hilal İşcan önce 112’yi aramış, sonra da TDF Niğde İl Temsilcisi ile temas kurmuştur. Hilal İşcan‘ın Niğdeli olması nedeniyle TDF Niğde İl Temsilcisinin telefon numarasına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Aladağlar’a dışarıdan gelen bir dağcının bunu bilmesi zordur. 112 ise dağ kazalarında arama ve kurtarma faaliyetini ve bunun için gerekli kaynakları hızla ve etkin bir şekilde harekete geçirebilecek tecrübeye sahip bir altyapı hizmetinin telefon hattı değildir. 112 arandığında bir dağ arama ve kurtarma faaliyetinin harekete geçirilmesi ve kaza mahalline ulaşılması çok uzun zaman alacaktır. Hilal İşcan’ın Niğde İl Temsilcisine derhal ulaşmış olması, arama ve kurtarma faaliyetinin nispeten hızlı bir şekilde başlatılmasına olanak sağlamıştır. Buna rağmen kaza mahalline intikal edilmesi 16 saati bulmuştur. Oysa yukarıda da belirtildiği gibi, çığ ve ağır dağ kazalarında dakikalar önemlidir, saatler değil.
ÖNERİ 3: Dağcılar için mutlaka TDF bünyesinde 7/24 faal olan bir acil yardım hattı sistemi kurulmalıdır. Bu hattı nöbetleşe idare edecek olan yetkililerin elinin altında mutlak surette Türkiye’nin değişik illerindeki arama kurtarma ekiplerinin/kulüplerinin iletişim numaralarına ilişkin bir veri tabanı olmalı, bir kaza halinde, o kaza mahalline en yakın illerden arama kurtarma ekipleri mobilize edilebilmelidir. Örneğin Niğde Aladağlar’da vuku bulan bir kaza için Bursa, Samsun ve Erzincan gibi uzak illerden arama ve kurtarma ekiplerinin gelmesi gereksiz vakit ve kaynak israfına yol açmaktadır. TDF bünyesinde oluşturulacak bu acil hattın numarası duyurular aracılığıyla olabildiğince çok sayıda dağcıya ulaştırılmalı, hatta belli başlı dağlık bölgelerin girişlerine, yollara ve kamp yerlerine bunun için büyük panolar yerleştirilmeli ve böylece farkındalık yaratılmalı, bu acil numaraların dağcıların ve kayakçıların hafızalarına kazınması sağlanmalıdır.
Hilal İşcan’ın TDF Niğde Il Temsilcisi ile temas kurmasının ardından (muhtemelen AFAD ile koordineli olarak) muhtelif arama ve kurtarma ekipleri ile de temasa geçildiği ve bunların da arama/kurtarma çalışmalarına katılması yönünde çağrıda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu arama ve kurtarma ekiplerinin geldikleri illere baktığımızda (Bursa, Samsun, Erzurum), bunların Niğde’ye hayli uzak oldukları ve kaza mahalline intikal etmelerinin uzun zaman aldığı malumdur. Niğde’den arama ve kurtarma calışmalarına katılan yerel arama/kurtarma ekibi (Niğde AKUT) 3 kişiyle sınırlı kalmış ve çalışmaların ancak ilk günü, yarım günlük bir katkı sunabilmiştir (ancak bunu da anlayışla karşılamak gerekir, zira arama ve kurtarma çalışmaları son derece ağır ve yıpratıcıdır). Niğde gibi Aladağlar için hareket noktası teşkil eden büyük bir şehrimizde ve ilimizde etkin bir dağ arama/kurtarma altyapısının bulunmamasının eksikliği herhalde hissedilmiş olsa gerektir.
ÖNERİ 4: Mutlaka en kısa sürede Valiliğin ve TDF’nin katkılarıyla, Niğde’de sayıca yeterli ve gerekli eğitimden geçmiş bir arama kurtarma ekibi ve altyapısı oluşturulmalıdır.
Niğde’de ilk mobilize olan kurumun Niğde AFAD olduğu, kriz masasını da Niğde AFAD‘ın yönettiği anlaşılmaktadır. AFAD, ülkemizde tüm arama ve kurtarma çalısmalarından sorumlu resmi kuruluş olmakla birlikte, bu yapının bünyesinde dağ kazaları gibi çok özgün ve ayrı bir uzmanlık alanı gerektiren bir konuda, bildiğim kadarıyla gerekli tecrübe, bilgi birikimi ve malzeme bulunmamaktadır. Nitekim anlatılanlara göre, bu zafiyet kendini sahada belli etmiş ve Niğde AFAD, arama ve kurtarma sürecinde TDF Niğde Il Temsilcisinin ve diğer arama ve kurtarma ekiplerinin dağcılık uzmanlıklarına başvurmuştur.
ÖNERİ 5: Aladağlar gibi bir bölgede, yerel koşulları ancak yerel dağcılar bilebilir ve doğru değerlendirebilir. Kaza mahalline en yakın yolları, bunların mevsime göre kullanılabilirliğini, kaza mahalline en yakın geceleme, sığınak, mağara olanaklarını, kaza mahalline ulaşmak için mevsime göre ne kadar zaman gerekeceğini, kaza teknik bir alanda vuku bulmuşsa böyle bir alanda kurtarmanın nasıl yapılabileceğini AFAD’ın bilmesi, doğru ve yerinde değerlendirmesi ve kurtarmayı yönetmesi mümkün değildir. Bu yüzden, Niğde’de oluşturulacak bir dağ arama ve kurtarma altyapısı mutlak surette yerel dağcılardan oluşmalı, bu dağcılar ortaklaşa bir eğitime tabi tutulmalı, zaman zaman tatbikatlar yapmalı, Valilik ve TDF ise bu ekibe gerekli malzeme ve haberleşme altyapısını sağlamalıdır; ayrıca Valilik acil durumlarda gerekli araç/helikopter imkânlarını sağlayabilmelidir. Neticede helikopter tahsis etme ve yönetme yetkisi, dağ kazalarında bu aracın en etkin nasıl değerlendirilebileceğini bilmeyen kurumlar tarafından kullanıldığında etkinliğini ve artı değerini yitirebilmektedir.
Kriz masasını yöneten Niğde AFAD’daki kısıtlı dağcılık bilgi ve tecrübesi, esasen afet durumları için oluşturulmuş olan bu yapının, yüksek dağ coğrafyasında arama ve kurtarma yapmaya gelen diğer ekipleri yönlendirmesini ve yönetmesini zorlaştırmış, aramanın özellikle en kritik ilk gününde, insan kaynaklarının yönetimindeki aksaklıklar gereksiz zaman kaybına yol açmış, uçak ve helikopter ekibi ile yer ekibi arasındaki haberleşmedeki kopukluk, aramanın çığzedenin bulunmasının düşük olduğu bir bölgede yoğunlaştırılması ile sonuçlanmıştır.
ÖNERİ 6: Kriz masası tarafından uçak/helikopter ekibi ile yer ekibi arasında etkin bir haberleşmenin sağlanabilmesi için bir haberleşme ağı kurulması ve bu haberleşme ağının teknik altyapısının arama ve kurtarma çalışmaları başlarken hazır olması gerekmektedir. Kriz masasının yönetilmesinde öncü görevin TDF Niğde İl Temsilciliği bünyesinde oluşturulacak bir “Arama ve Kurtarma Ekibi” tarafından üstlenilmesi en doğrusudur. Bu konuda Valilik ve TDF içerisinde bir çalışma başlatılması ve haberleşmenin nasıl sağlanacağı konusunda teknik altyapının belirlenmesi yerinde olacaktır.
Hilal İşcan’in ilk günün akşamı helikopterle kurtarılması teşebbüsü sırasında helikopterin pallerinin çıkardığı rüzgardan ıslanması ve eldivenlerinin uçması önemli bir zafiyettir. Helikopter pilotunun ve teknisyeninin Hilal İşcan ile mobil telefon bağlantısı içerisinde olmadıkları anlaşılmaktadır (esasen her koşulda kazazedenin/çığzedenin yanında mobil telefon olacağı varsayımı doğru değildir; telefon bulunsa bile bunun kullanılabilir durumda olacağının hiçbir garantisi yoktur). Dolayısıyla, helikopter ekibinin Hilal İşcan’ı uyarmasının mümkün olmadığı, Hilal İşcan’ın da yaklaşan helikopterin yaratacağı rüzgâr dalgasını ve yerden kaldıracağı karı düşünemediği görülmektedir. İlk günün akşamı havadan kurtarma başarısız olduktan sonra havanın bozmuş olması veya aşırı don yapmış olması halinde, Hilal İşcan’ın ıslak vaziyette hayatta kalma şansı veya en azından geceyi kalıcı hasar görmeden atlatma ihtimali ciddi ölçüde azalmış olabilirdi.
ÖNERİ 7: Helikopter ekibi ile kurtarılmayı bekleyen dağcı/dağcılar arasında iletişim kurmak her zaman mümkün olmayacağına göre, dağcıların eğitimi sırasında bu konu ayrı bir eğitim maddesi olarak ele alınmalı, tercihen kurtarma çalışmalarına katılan helikopter pilotları ve teknisyenlerinin, kurtarılmayı bekleyen ve kendi kendilerine hareket etme kabiliyetine sahip olan dağcılardan beklentileri, TDF tarafından bir eğitim el kitabı haline getirilmelidir. Dağcıların, kendilerini helikopterin rüzgârından nasıl koruyacaklarını, helikopterin kendilerini en kolay ve tehlikesiz biçimde ne tür bir araziden alabileceğini, kendilerini bu işlem için en iyi ne şekilde hazırlayabileceklerini biliyor olmaları halinde kurtarılma şansları artmış, helikopter ekiplerinin de işi kolaylaşmış olacaktır.
Arama ve kurtarma çalısmasına katılanların ifadelerine göre, en etkin ve sistematik arama (bu, hava muhalefetinden dolayı yarım günle sinirli kalmış dahi olsa) ikinci gün JAK tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunda kuskusuz iki husus önemli rol oynamıştır. Birincisi, barış zamanında İçişleri Bakanlığı‘na bağlı olarak görev yapsa da, ancak temelde askeri bir yapıya sahip olan JAK’ın, emir/komuta zincirine dayalı disiplinli bir kurumsal çerçevesinin bulunmasıdır. İkincisi ise, 8 kişiden oluşan ve belki sayıca yeterli olmasa da, diğer taraftan çığ alanında sistematik arama tecrübesi ve malzemesi bulunan bir ekiple arama ve kurtarma çalısmalarına katkı sağlamış olmasıdır. Fakat JAK’in diğer ekiplerle koordinasyon sağlamadığına ve bağımsız çalıştığına dair eleştiriler de gündeme gelmiştir.
ÖNERİ 8: TDF, JAK’ın dağda arama ve kurtarma imkân ve kabiliyetlerine ilişkin gerekli bilgiyi edindikten sonra, iki kurumun bir dağ kazasında koordinasyonuna ve ortak çalışmasına iliskin JAK/İçişleri Bakanlığı ile bir Mutabakat Muhtırası imzalamalı ve bu koordinasyonun esaslarını bir yazılı çerçeveye oturtmalıdır.
Aramanın ikinci gününde tek bir kadavra köpeği kullanılmıştır. Çığ köpeği ile kadavra köpeği arasında fark vardır. Çığ köpeği canlı bedeni aramaktadır. Kadavra köpeği ise, ismiyle uyumlu olarak ölü bedeni aramaktadır. Aramanın ikinci günü, esasen artık Mustafa Kemal Karakoç’un hayatta olma ihtimalinin yok denecek ölçüde azaldığı koşullarda, kadavra köpeğinin kullanılması doğru bir tercih olarak görülebilecek olmakla birlikte, diğer taraftan bu kadar büyük bir çığ alanında tek bir köpeğin başarılı olması ihtimalinin de çok düşük olduğu teslim edilmelidir. Zira hem çığ hem kadavra köpeklerinin koku alma yetileri yarım saat ile sınırlıdır ve bundan sonra yeniden aramaya çıkmadan bir müddet dinlendirilmeleri gerekir. Dolayısıyla daha çok sayıda köpek getirilmiş olması başarı şansını artırmış olurdu. Fakat kuşkusuz bu da, ülkemizde kaç adet yetişmiş çığ ve kadavra köpeğinin bulunduğu ve bunların nerede barındırıldıkları ile bağlantılıdır.
ÖNERİ 8: Demirkazık köyünde, Niğde Valiliği tarafından yeterli sayıda yetişmiş çığ ve kadavra köpeklerinin bulunduğu bir barınak kurulmalı ve bu hayvanlar düzenli aralıklarla talime çıkarılmalıdır.
Sonuç:
Yukarıda sıralanan tüm önerilerin ciddi bir planlama yapmak, proje oluşturmak ve kaynak tahsis etmek suretiyle mümkün olabileceğini herhalde izah etmeye gerek yoktur. Tüm veçheleriyle tek bir kurumun bu yükün altından kalkması bence mümkün değildir. Bu sorumluluğun ve yükün TDF, Niğde Valiliği ve JAK arasında paylaşılması gereklidir. Dikkat edilirse burada AFAD’a bir rol biçmemekteyim, zira bu yapının bünyesinde, ülke sathında görev yapacak özgün bir milli dağ arama ve kurtarma birimi kurulması halinde, bu birimin nerede konuşlanacağı, malzemesinin nerede olacağı gibi sorunlar ortaya çıkacaktır. Ankara’da konuşlanması durumunda, böyle bir birimin uzak dağlık yörelerimizde meydana gelecek dağ kazalarında zamanlıca ve acil müdahalede bulunabileceğine ihtimal vermiyorum. AFAD bünyesinde böyle bir birim kurulmaya kalkılırsa da, bunun daha ziyade bürokratik bir çalışma olarak kalmaya mahkum olacağını ve sırf pratik sorunlardan ötürü sahada sonuç verecek bir fiile dönüşemeyeceğini düşünüyorum. Şayet etkin yapılar oluşturulacaksa bunların merkezi değil, mutlak surette dağlık yörelere en yakın şehirlerde lokal olarak oluşturulması gerektiği inancındayım. Benzer bir değerlendirmeyi AKUT için de yapmam mümkündür. Devlet yapısı içerisinde resmi statüsü bulunmayan ve bürokrasinin bir parçası olmayan bir sivil toplum örgütünün, resmi kurumları koordine etmesini ve tabir caizse “eşitler arasında birinci” konumuna gelerek liderlik rolü üstlenmesini mümkün görmüyorum.
Dağlık yörelerimize en yakın şehirlerde yerel dağ arama ve kurtarma birimleri kurulması, bunun planlama ve projelendirilmesi çalışmasının yürütülmesinin ancak tek elden yapılabileceğini ve bu sorumluluğun da Türkiye Dağcılık Federasyonu’na ve ilgili İl Temsilciliklerine düşeceğine inanmaktayım.
Arama ve kurtarma çalışmalarının şimdi olduğu gibi bundan sonra da —bu çığ kazasının gösterdiği gibi— eldeki mevcut imkân ve kabiliyetlerle, mevcut dağınık ve yurdun dört tarafına yayılmış farklı bilgi, beceri, malzeme ve tecrübeye sahip kurumsal yapılarla (AFAD, AKUT, JAK, TDF İl Temsilcilikleri, çeşitli dağ arama ve kurtarma kulüp ve dernekleri, vb.) ve mevcut kısıtlı insan kaynaklarıyla sürdürülmeye devam olunması halinde, bir kısmına yukarıda değindiğim sıkıntı ve zafiyetler görülmeye devam edecektir.
Bir diğer ifadeyle, ilerideki arama ve kurtarma çalışmaları da en iyi ihtimalle, kaza anında harekete geçirilebilecek kaynaklarla ve “mevcut şartlarda yapılabileceklerin en iyisi” şeklinde sürdürülmeye devam olunacak ve bunun sonucunda dağ kazalarına bağlı ölümler artacaktır. Zira ülkemizde dağlara gitmeye başlayan insanların sayısı hızla artmaktadır ve bu insanların büyük bir çoğunluğu gerekli eğitimi almadan ve gerekli donanıma sahip olmadan dağlara gitmektedirler."
Kaynak:https://www.climbingworld.org/kaza-raporlar/2019/2/7/eznevt-tirmanii-i-kazasi-deerlendrmes-ve-nerler
-
Mustafa Kemal Karakoç29-10-1991BilinmiyorÇığ